The Guide Book of Theoretical Tasawwuf: Content and Influences of Sadr al-Din al-Qunawī’s Miftāḥ al-ghayb
Nazarî Tasavvuf Geleneğinin El Kitabı: Muhtevası ve Tesirleri Bağlamında Sadreddin Konevî’nin Miftâḥu’l-ġayb’ı. Öz: Tasavvuf düşüncesinin en önemli isimlerinden biri olan İbnü’l-Arabî ile birlikte tasavvuf tarihi “muhakkikler dönemi/metafizik tasavvuf dönemi” olarak adlandırılan yeni bir sürece girm...
Main Author: | |
---|---|
Format: | Article |
Language: | Turkish |
Published: |
Cumhuriyet University
2017-12-01
|
Series: | Cumhuriyet İlahiyat Dergisi |
Subjects: | |
Online Access: | https://dergipark.org.tr/tr/pub/cuid/issue/29944/356917?publisher=cumhuriyet |
Summary: | Nazarî Tasavvuf Geleneğinin El Kitabı:
Muhtevası ve Tesirleri Bağlamında Sadreddin Konevî’nin Miftâḥu’l-ġayb’ı. Öz: Tasavvuf
düşüncesinin en önemli isimlerinden biri olan İbnü’l-Arabî ile birlikte
tasavvuf tarihi “muhakkikler dönemi/metafizik tasavvuf dönemi” olarak
adlandırılan yeni bir sürece girmiştir. İbnü’l-Arabî, bu dönemin kendisine
mahsus anlayışını telifleriyle teşekkül ettiren muhakkiklerin başında
gelmektedir. Ancak ondan tevarüs eden irfanî malumatı düzenleyerek sistemli bir
nazariyat üreten ise hiç şüphesiz Sadreddin Konevî olmuştur. Onun bu katkısının
en mühim meyvesi ise kendisinden sonraki muhakkik sûfîler tarafından adeta
başucu kitabı olarak kabul edilen ve nazarî tasavvuf anlayışının usul ve
esaslarına tahsis edilmiş olan Miftâḥu’l-ġayb’dır. Muhtevasının
yoğunluğu ve önemi sebebiyle bu eser üzerine pek çok şerh yazılmış ve böylece
nazarî tasavvuf anlayışı, Konevî şârihleri vasıtasıyla Ekberî-Konevî çizgide
şekillenerek Türk-İslam düşüncesinde yerini almıştır. Bu makalede, tasavvuf
tarihindeki metafizik dönemin özelliklerinden kısaca bahsedilerek Miftâḥu’l-ġayb’ın muhtevası
ve tesirleri hakkında bilgi verilecek, Miftâḥu’l-ġayb şârihlerinden
oluşan ve bahsi geçen nazarî tasavvuf anlayışını şekillendiren Ekberî-Konevî
damar, ana hatlarıyla tanıtılmaya çalışılacaktır.Özet: İslam düşüncesinin kelam ve
felsefe gibi temel ilim dallarından biri olan tasavvuf, başlangıcından günümüze
kadar, tasavvuf tarihçileri tarafından özelliklerine göre tasnif edilmiş bazı
farklı dönemlerden geçmiştir. Bu tasnife göre, pratik ve ferdî yönü ağır basan
bir zühd hareketiyle başlayan tasavvuf, yaklaşık iki asır sonra bağımsız bir
ilim dalı hüviyetine kavuşmuş ve VII/XIII. yy.dan itibaren felsefî-kelamî
konuların derinliğine tartışılmaya ve kaleme alınmaya başlandığı,
metafizik/nazarî karaktere sahip bir sistem görünümü almıştır. “Muhakkikler
dönemi” olarak da adlandırılan bu süreç, Gazzâlî’den sonra bahsi geçen pratik
yönüne ilave olarak, özellikle İbnü’l-Arabî ile birlikte, hakikati elde etmeyi
amaç edinen nazarî bir boyut kazanmıştır. İbnü’l-Arabî ile zirveye çıkmış olan
nazarî tasavvuf düşüncesini, muhakkiklerin tabiriyle "ilm-i ilâhî"yi
formel bilimler hiyerarşisine dâhil eden ise Sadreddin Konevî’dir. Konevî'nin
hem nazarî tasavvuf düşüncesine hem de Ekberiye ekolüne katkısı birkaç farklı
şekilde olmuştur. Bunlardan biri, onun Ekberî fikirlerin anlaşılmasına,
İbnü’l-Arabî’nin eserlerinde dağınık halde olan fikirlerini düzenleyerek
sağladığı katkı iken, bir diğeri telif ettiği eserlerle metafizik düşünceyi
büyük ölçüde şekillendirmesidir. Konevî’nin bu telifleri arasında ilk sırayı,
tasavvuf tarihinde İbnü’l-Arabî ile birlikte ortaya çıkan yeni dönemin el
kitabı sayılabilecek eseri Miftâḥu’l-ġayb’ı almaktadır. Miftâḥu’l-ġayb, muhtevası,
metodu ve kendi devrine kadar dile getirilmemiş bazı fikirleri ileri sürmesiyle
hem tasavvuf tarihini hem de İslam düşünce tarihini şekillendiren bir tesirde
bulunmuştur. Muhakkikler dönemi denilen yeni dönemin temel metinlerinden biri
olan Miftâḥu’l-ġayb’ın düşünce tarihinde özel bir dönemle özdeşleşecek
kadar önemli olan yönü, sadece bu teorik sahayla ilgili bilgiler vermesi değil,
aynı zamanda verdiği bu bilgileri değerlendirme yöntemlerinden bahsetmesi ve bu
tarz bilgilerin kaynaklarından ve bu sahanın kendisine mahsus ilkelerinden söz
etmesidir. Başka bir deyişle eser, ait olduğu doktriner tasavvuf alanının usul
kitabı olma özelliği taşımaktadır. Muhtevasından kaynaklanan bu özelliğinin
yanında Miftâḥu’l-ġayb’ı tasavvuf tarihinde önemli kılan, iki hususiyeti
daha vardır. Bunlardan ilki şudur: Müellif, ilm-i ilâhî olarak adlandırdığı
metafiziğin konusunu, ilkelerini ve meselelerini bu eserinde belirlemiştir.
Konevî’nin bu faaliyeti ile tasavvuf ilmi, formel bilimler hiyerarşisinde yer
edinmiştir. Miftâhu'l-gayb'ın ikinci önemli özelliği ise şudur: Eser,
tasavvufun oto-kritik özelliğine sahip olan bir ilim haline gelmesinde büyük
katkılar sağlamıştır. Zira Konevî bu eserde, sûfînin bilgisini test edebileceği
birtakım ölçütler tespit etmiştir. Bunlar sahih marifeti batıl olandan ayırmaya
yarayan birtakım kaidelerdir. Yani, müşâhede yöntemi neticesinde elde edilen
bilginin değeri hakkında bir bilinç sağlayan bu prensipler, keşfî bilginin
değerini ortaya koyduğu gibi aynı zamanda tasavvufun da kendisine mahsus bilgi
elde etme yöntemi olan bir sistem olduğunu ispatlamaktadır.
Konevî’nin, Miftâḥu’l-ġayb vasıtasıyla yaptığı bu katkı yani,
tasavvufun müdevven ilimler tasnifinde müstakil bir yer edinmesini sağlaması ve
sûfîlerin bilgi elde etme yöntemi olan müşâhede yönteminin geçerliliğinin ve
keşfî bilginin değerini ortaya koyması tasavvuf tarihinin ilklerindendir. Miftâḥu’l-ġayb, bahsi
geçen özelliklerinden dolayı Osmanlı entelektüellerinin yoğun ilgisini görmüş
ve üzerine pek çok şerh yazılmıştır. Sadreddin Konevî'nin eserleri arasında
üzerine çok sayıda şerh yazılan tek kitap Miftâhu’-gayb'dır. Bunun
sebebi Miftâḥu’l-ġayb'ın muhtevasının şerhe ihtiyaç duyacak kadar yoğun ve
mücmel olması ve eserin Konevî'nin diğer eserlerindeki görüşlerinin özü/özeti olmasıdır.
Bu sebeple, Miftâhu'l-gayb'ın muhtevasının tahlili ve bu eser üzerinde
oluşan literatürün incelenmesi, Osmanlı ilim geleneğinin temel dinamiklerinin
gün yüzüne çıkması için büyük ehemmiyet arz etmektedir. Miftâḥu’l-ġayb'ın
şârihi belli olan altı ve şârihi bilinmeyen iki tane olmak üzere toplam sekiz
adet şerhi bulunmaktadır. Bu şerhleri kaleme alan müellifler: Molla Fenârî,
Kutbüddinzâde İznikî, Ahmed İlâhî, Abdullah Kırımî, Osman Fazlı Atpazârî,
Abdurrahman Rahmi Bursevî ve isimleri bilinmeyen iki şârihtir. Bu şerhler
sayesinde, Ekberî fikirler, Osmanlı entelektüel hayatına intikal ederek onun
temelini teşkil etmiş, genelde Türk düşüncesi, özel de ise Osmanlı düşüncesi,
bu fikirler etrafında gelişerek sahip olduğu kimliği kazanmıştır.
Burada
isimlerini zikrettiğimiz Miftâḥu’l-ġayb şârihlerinden ve İbn Arabî
takipçilerinden oluşan fikri mektebe Ekberiye ekolü denmektedir. İşte bu
ekolde Miftâhu'l-gayb'ının şârihlerinden oluşan ve “Konevî takipçileri”
olarak adlandırabileceğimiz grup, ekolün diğer üyelerinden yöntem ve üslup
noktasında farklılaşmaktadır. Çünkü Miftâhu'l-gayb şerhlerinde göze
çarpan husus şârihlerin meselelere yaklaşım tarzlarının ve eserlerin
muhtevasının Konevî’nin sistemi çerçevesinde şekillenmesidir. Zira şârihler
eserlerinde Konevî'nin ele aldığı konulara odaklandığı gibi, mevzûlara
yaklaşımlarında da Konevî'nin yöntemini izlemişlerdir. Dolayısıyla Ekberiye
ekolünde Konevî takipçileri İbnü’l-Arabî takipçilerinden kısmen farklılaşmış ve
Konevî takipçilerinden oluşan bu mektep de kendine ait husûsî bir yöntemi olan
bir damar/ekol halini almıştır. Bu damarın şekillenmesinde en büyük katkı ise
elbette ki Molla Fenârî'ye aittir. Zira Miftâḥu’l-ġayb'ın ilk şârihi
olması, kendisinden sonra kaleme alınan diğer şerhlere etki etmesini ve onları
şekillendirmesini sağladığı gibi, aynı şekilde Molla Fenârî'nin mevzûları ele
alış yöntemi ve izahlarında mantık kaidelerini kullanması, filozofların
yöntemlerini dikkate alarak meselelere açıklık getirmesi, üzerinde durduğumuz
Konevî çizgisinin şekillenmesinde önemli rol oynamıştır.
Nitekim Miftâḥu’l-ġayb şerhlerinin hemen hepsinde Molla Fenârî’nin
etkisi açıkça görülmektedir. Kısaca, Ekberiye geleneğindeki Konevî damarının,
Konevî'nin yöntemlerini kullanmasıyla şekillenmiş ve Molla Fenârî'nin yaklaşım
tarzıyla gelişmiş bir sistem olduğu söylenebilir. Ancak bu çizginin gerek
yaklaşım tarzı ve gerekse ilgi alanı itibariyle Ekberiye ekolünün dışında
olduğu asla düşünülmemeli bilakis, Konevî çizgisinin, Ekberî gelenek içerisinde
tezahür etmiş, nev’i şahsına münhasır özellikleri olan, bir tavır ve damar
niteliği taşıdığına dikkat edilmelidir. |
---|---|
ISSN: | 2528-9861 2528-987X |