Tekfir, Teşbih ve Tecsim Bağlamında Selefî- Vahhabî Söylemin Çıkmazları

Muhammed b. Abdilvehhab ö. (1206/1792) tarafından tesis edilen Vahhabîlik akımı, devlet desteği ile önce kısa zamanda ilk çıkış yeri olan Necid, Hicaz ve Arabistan’ın diğer bölgelerinde, daha sonra maddî desteklerle tüm İslam âleminde yayılmıştır. Bu akım her ne kadar kendini selefe isnat etse de il...

Full description

Bibliographic Details
Main Author: Mehmed Zahid Tığlıoğlu
Format: Article
Language:English
Published: Yediveren Press 2021-06-01
Series:Marife Dini Araştırmalar Dergisi
Subjects:
Online Access:https://www.marife.org/marife/article/view/1049
id doaj-a4d55ecec5dc4faebf0332865e0c52a7
record_format Article
collection DOAJ
language English
format Article
sources DOAJ
author Mehmed Zahid Tığlıoğlu
spellingShingle Mehmed Zahid Tığlıoğlu
Tekfir, Teşbih ve Tecsim Bağlamında Selefî- Vahhabî Söylemin Çıkmazları
Marife Dini Araştırmalar Dergisi
Tefsir, Selefîlik, Tekfir, Tecsim, Teşbih
author_facet Mehmed Zahid Tığlıoğlu
author_sort Mehmed Zahid Tığlıoğlu
title Tekfir, Teşbih ve Tecsim Bağlamında Selefî- Vahhabî Söylemin Çıkmazları
title_short Tekfir, Teşbih ve Tecsim Bağlamında Selefî- Vahhabî Söylemin Çıkmazları
title_full Tekfir, Teşbih ve Tecsim Bağlamında Selefî- Vahhabî Söylemin Çıkmazları
title_fullStr Tekfir, Teşbih ve Tecsim Bağlamında Selefî- Vahhabî Söylemin Çıkmazları
title_full_unstemmed Tekfir, Teşbih ve Tecsim Bağlamında Selefî- Vahhabî Söylemin Çıkmazları
title_sort tekfir, teşbih ve tecsim bağlamında selefî- vahhabî söylemin çıkmazları
publisher Yediveren Press
series Marife Dini Araştırmalar Dergisi
issn 2630-5550
publishDate 2021-06-01
description Muhammed b. Abdilvehhab ö. (1206/1792) tarafından tesis edilen Vahhabîlik akımı, devlet desteği ile önce kısa zamanda ilk çıkış yeri olan Necid, Hicaz ve Arabistan’ın diğer bölgelerinde, daha sonra maddî desteklerle tüm İslam âleminde yayılmıştır. Bu akım her ne kadar kendini selefe isnat etse de ilmî tetkikler günümüz Selefî-Vahhabîlerin öncülerinin Hâriciyye ya da diğer adıyla Vehbiyye akımının lideri olan Abdullah b. Vehb ö. (38/658), bir mücessime ve müşebbihe mezhebi olan Kerrâmiye ekolünün kurucusu Muhammed b. Kerrâm ö. (255/869) ile daha sonraki dönemde İbn Teymiyye ö. (728/1328) ve onun öğrencilerinden olan İbnü’l-Kayyım el-Cevziyye ö. (751/1350) olduğunu göstermektedir. İlk nüveleri İbn Teymiyye’de görülen mezhep taassubuna karşı Kur’ân ve sünnete ittibâ daveti, Muhammed b. Abdilvehhab ve Suud Hanedanı’nın müşterek faaliyeti ile devlet politikası haline gelmiş, güdülen bu anlayış çerçevesinde itikadi, fıkhi ve irfani mezhep ve geleneğe topyekûn karşı çıkılmıştır. Bu akım bünyesinde pek çok şiddet yanlısı gruplar zuhur etmiştir. Ka’be imamlarından el-Ğâmidî, Ehl-i Sünnet ve’l-Cemaat alimlerini “şirke davet eden, müşrik kabirperestler” olarak nitelemekte, İmam el-Gazzâlî’den ö. (505/1111), İmam es-Suyûtî’ye ö. (911/1505) Ehl-i Sünnet ve’l-Cemaat akidesini benimsemiş pek çok alimi isim isim listeleyerek tekfir etmektedir. İnanç prensiplerinde DAİŞ örgütünde yansımasını gördüğümüz Selefî-Vahhabîliğin “atalar dini” olarak yaftaladıkları 14 asırlık geleneği bir kenara bırakarak, Kur’ân ve sünnete ittiba iddiasıyla başlattıkları akım gün geçtikte yeni çıkmazların ve krizlerin kaynağı olmaktadır. Günümüzde Selefî-Vahhabî orijinli gruplara ait yayımlarda Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının tamamı tekfir edilmekte, Türkler “kabirlere tapan (ubbâdu’l-kubûr), sâlihlere ibadet eden, Allah’ın tevhidinden şirke dönen, Hz. Peygamberin sünnetini bid‘atlerle değiştiren” kişiler olarak tavsif edilmekte, Türkleri tekfir etmeyenler de kafir ilan edilmektedir. Dolayısıyla Selefî-Vahhabîliğin sadece DAİŞ gibi alt fraksiyonları itibariyle değil usûlu ve itikadı açısından da bu anlayışın gerçek kimliği ile tanıtılmasının bir zaruret olduğu aşikardır. Selefî-Vahhabîlik akımının tartışma konusu olan bir başka sorunu da nasslardaki müteşabih ifadeleri hakikat anlamına haml ederek düştükleri tecsim ve teşbih inancıdır. Tecsim Allah’ı cisimleştirme, kütleleştirme, parçalardan meydana geldiğini iddia etme iken teşbih Allah’ı yarattığı mahlukatına benzetmedir. Burada Selefî-Vahhabîlerin en büyük çıkmazı tecsim ve teşbih içeren görüş ve ifadelerini selef alimlerine nispet etmeleridir. Yapılan tetkikler Ahmed b. Hanbel ö. (241/855) ve selef alimlerinde tecsim ve teşbih inancının olmadığını göstermektedir. Hanbelî mezhebi imamlarından İbnu’l-Cevzî ö. (656/1201), nispet edilmeye çalışılan bu tecsim ve teşbih anlayışının Ahmed b. Hanbel ve Hanbelî Mezhebinin usûlünde olmadığını ispat sadedinde “Def’u Şübehi’t-Teşbih bi-Ekuffi’t-Tenzih” isimli eserini kaleme almış ve tecsim ve teşbih inancının Hanbelî mezhebine sonradan nispet edilemeye çalışıldığını müdellel olarak ortaya koymuştur. Selefî-Vahhabîlerde ne dereceye ulaştığının görülmesi için günümüz Selefî-Vahhabî önderleri kabul edilen, Selefî-Vahhabîler için içtihatları çok önem arz eden Abdulaziz İbn Bâz ö. (1999), Nâsıruddin el-Elbânî ö. (1999), Muhammed İbn Useymin’den ö. (2001) birtakım misaller verilecektir. Vahhabîlerce müçtehit imam kabul edilen çağdaş Vahhabî liderlerinden İbn Useymin ayet ve hadislerin zahirinden yola çıkarak Allah’ın kendisine has eziyet görme/cefa çekmesinin sabit olduğunu, Allah’ın kendisine has izârı (alt tarafa giyilen örtü) ve ridâsı (üst örtüsü) olduğunu iddia etmektedir. Suud eski baş müftüsü ve Vahhabîler nezdinde çok muteber olan İbn Bâz aynı şekilde nassların zahirinden hareketle Allah’ın kendine has bir gölgesinin olduğunu ancak bunun keyfiyetinin bilinmediğini iddia etmekte ve bu itikadın Ehl-i Sünnet ve’l-Cemaat’e ait olduğunu savunmaktadır. Yöntem olarak bu makalemizde selef ve Selefiyye kavramları arasındaki fark ortaya konulmaya çalışıldı. Kendisini Ehl-i Sünnet ve’l-Cemaat’e nispet etmeye çalışan Selefî-Vahhabîliğin özellikle benimsedikleri tekfir, tecsim ve teşbih inancı bağlamında bu nispetinin doğru ve yerinde olup olmadığı tahlil edilmeye çalışıldı. Makalemizde nitel araştırma tekniklerinden karşılaştırmalı ve açıklayıcı metotlar kullanıldı.
topic Tefsir, Selefîlik, Tekfir, Tecsim, Teşbih
url https://www.marife.org/marife/article/view/1049
work_keys_str_mv AT mehmedzahidtıglıoglu tekfirtesbihvetecsimbaglamındaselefivahhabisoylemincıkmazları
_version_ 1721316747095572480
spelling doaj-a4d55ecec5dc4faebf0332865e0c52a72021-07-07T06:45:01ZengYediveren PressMarife Dini Araştırmalar Dergisi2630-55502021-06-0110.33420/marife.883987Tekfir, Teşbih ve Tecsim Bağlamında Selefî- Vahhabî Söylemin ÇıkmazlarıMehmed Zahid TığlıoğluMuhammed b. Abdilvehhab ö. (1206/1792) tarafından tesis edilen Vahhabîlik akımı, devlet desteği ile önce kısa zamanda ilk çıkış yeri olan Necid, Hicaz ve Arabistan’ın diğer bölgelerinde, daha sonra maddî desteklerle tüm İslam âleminde yayılmıştır. Bu akım her ne kadar kendini selefe isnat etse de ilmî tetkikler günümüz Selefî-Vahhabîlerin öncülerinin Hâriciyye ya da diğer adıyla Vehbiyye akımının lideri olan Abdullah b. Vehb ö. (38/658), bir mücessime ve müşebbihe mezhebi olan Kerrâmiye ekolünün kurucusu Muhammed b. Kerrâm ö. (255/869) ile daha sonraki dönemde İbn Teymiyye ö. (728/1328) ve onun öğrencilerinden olan İbnü’l-Kayyım el-Cevziyye ö. (751/1350) olduğunu göstermektedir. İlk nüveleri İbn Teymiyye’de görülen mezhep taassubuna karşı Kur’ân ve sünnete ittibâ daveti, Muhammed b. Abdilvehhab ve Suud Hanedanı’nın müşterek faaliyeti ile devlet politikası haline gelmiş, güdülen bu anlayış çerçevesinde itikadi, fıkhi ve irfani mezhep ve geleneğe topyekûn karşı çıkılmıştır. Bu akım bünyesinde pek çok şiddet yanlısı gruplar zuhur etmiştir. Ka’be imamlarından el-Ğâmidî, Ehl-i Sünnet ve’l-Cemaat alimlerini “şirke davet eden, müşrik kabirperestler” olarak nitelemekte, İmam el-Gazzâlî’den ö. (505/1111), İmam es-Suyûtî’ye ö. (911/1505) Ehl-i Sünnet ve’l-Cemaat akidesini benimsemiş pek çok alimi isim isim listeleyerek tekfir etmektedir. İnanç prensiplerinde DAİŞ örgütünde yansımasını gördüğümüz Selefî-Vahhabîliğin “atalar dini” olarak yaftaladıkları 14 asırlık geleneği bir kenara bırakarak, Kur’ân ve sünnete ittiba iddiasıyla başlattıkları akım gün geçtikte yeni çıkmazların ve krizlerin kaynağı olmaktadır. Günümüzde Selefî-Vahhabî orijinli gruplara ait yayımlarda Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının tamamı tekfir edilmekte, Türkler “kabirlere tapan (ubbâdu’l-kubûr), sâlihlere ibadet eden, Allah’ın tevhidinden şirke dönen, Hz. Peygamberin sünnetini bid‘atlerle değiştiren” kişiler olarak tavsif edilmekte, Türkleri tekfir etmeyenler de kafir ilan edilmektedir. Dolayısıyla Selefî-Vahhabîliğin sadece DAİŞ gibi alt fraksiyonları itibariyle değil usûlu ve itikadı açısından da bu anlayışın gerçek kimliği ile tanıtılmasının bir zaruret olduğu aşikardır. Selefî-Vahhabîlik akımının tartışma konusu olan bir başka sorunu da nasslardaki müteşabih ifadeleri hakikat anlamına haml ederek düştükleri tecsim ve teşbih inancıdır. Tecsim Allah’ı cisimleştirme, kütleleştirme, parçalardan meydana geldiğini iddia etme iken teşbih Allah’ı yarattığı mahlukatına benzetmedir. Burada Selefî-Vahhabîlerin en büyük çıkmazı tecsim ve teşbih içeren görüş ve ifadelerini selef alimlerine nispet etmeleridir. Yapılan tetkikler Ahmed b. Hanbel ö. (241/855) ve selef alimlerinde tecsim ve teşbih inancının olmadığını göstermektedir. Hanbelî mezhebi imamlarından İbnu’l-Cevzî ö. (656/1201), nispet edilmeye çalışılan bu tecsim ve teşbih anlayışının Ahmed b. Hanbel ve Hanbelî Mezhebinin usûlünde olmadığını ispat sadedinde “Def’u Şübehi’t-Teşbih bi-Ekuffi’t-Tenzih” isimli eserini kaleme almış ve tecsim ve teşbih inancının Hanbelî mezhebine sonradan nispet edilemeye çalışıldığını müdellel olarak ortaya koymuştur. Selefî-Vahhabîlerde ne dereceye ulaştığının görülmesi için günümüz Selefî-Vahhabî önderleri kabul edilen, Selefî-Vahhabîler için içtihatları çok önem arz eden Abdulaziz İbn Bâz ö. (1999), Nâsıruddin el-Elbânî ö. (1999), Muhammed İbn Useymin’den ö. (2001) birtakım misaller verilecektir. Vahhabîlerce müçtehit imam kabul edilen çağdaş Vahhabî liderlerinden İbn Useymin ayet ve hadislerin zahirinden yola çıkarak Allah’ın kendisine has eziyet görme/cefa çekmesinin sabit olduğunu, Allah’ın kendisine has izârı (alt tarafa giyilen örtü) ve ridâsı (üst örtüsü) olduğunu iddia etmektedir. Suud eski baş müftüsü ve Vahhabîler nezdinde çok muteber olan İbn Bâz aynı şekilde nassların zahirinden hareketle Allah’ın kendine has bir gölgesinin olduğunu ancak bunun keyfiyetinin bilinmediğini iddia etmekte ve bu itikadın Ehl-i Sünnet ve’l-Cemaat’e ait olduğunu savunmaktadır. Yöntem olarak bu makalemizde selef ve Selefiyye kavramları arasındaki fark ortaya konulmaya çalışıldı. Kendisini Ehl-i Sünnet ve’l-Cemaat’e nispet etmeye çalışan Selefî-Vahhabîliğin özellikle benimsedikleri tekfir, tecsim ve teşbih inancı bağlamında bu nispetinin doğru ve yerinde olup olmadığı tahlil edilmeye çalışıldı. Makalemizde nitel araştırma tekniklerinden karşılaştırmalı ve açıklayıcı metotlar kullanıldı.https://www.marife.org/marife/article/view/1049Tefsir, Selefîlik, Tekfir, Tecsim, Teşbih