III Adli Bilimler Kongresi - Sözlü Bildiriler

SÖZLÜ BİLDİRİLER İKİ ORTAÇAĞ TOPLUMUNDA CİNSİYET KRİTERLERİNİN İSTATİSTİKSEL VE MORFOLOJİK AÇIDAN İNCELENMESİ İ. ÖZER, M. SAĞIR, A. SEVİM, E. GÜLEÇ. GİRİŞ Gerek Antropolojik çalışmalarda gerekse Adlı Tıp alanında bir iskelet ele alındığında kimlik tespitinin yapılabilmesi için ön...

Full description

Bibliographic Details
Main Author: Adli Tıp Uzmanları Derneği ATUD
Format: Article
Language:English
Published: Adli Tıp Uzmanları Derneği 2001-04-01
Series:Adli Tıp Bülteni
Online Access:http://www.adlitipbulteni.com/index.php/atb/article/view/451
Description
Summary:SÖZLÜ BİLDİRİLER İKİ ORTAÇAĞ TOPLUMUNDA CİNSİYET KRİTERLERİNİN İSTATİSTİKSEL VE MORFOLOJİK AÇIDAN İNCELENMESİ İ. ÖZER, M. SAĞIR, A. SEVİM, E. GÜLEÇ. GİRİŞ Gerek Antropolojik çalışmalarda gerekse Adlı Tıp alanında bir iskelet ele alındığında kimlik tespitinin yapılabilmesi için öncelikle bireyin cinsiyetinin belirlenmesi gerekir. Bu saptama daha sonra yapılacak değerlendirmelere temel oluşturacaktır. Canlılarda ya da yumuşak dokuları henüz yok olmamış cesetlerde, cinsiyet kolayca ayırt edilirse de iskelette durum daha farklıdır. İskeletlerde vücut morfolojisi kadın ve erkek arasında bir devamlılık gösterir. Bu nedenle iskeletlerde cinsiyet için kullanılan terim eğer bireyin cinsiyeti kesin olarak belirlenemiyorsa- 'tayin' değil, 'tahmin'dir. Başka bir deyişle kemiklerin boyutları ölçülerek bir devamlılık içerisinde erkek-kadın ayırımı yapılabilir. Pubertenin altında olan çocuk iskeletlerinden yapılan cinsiyet tahminlerinin çok fazla güvenirliğinin olmamasına karşın, erişkinlerde tam bir iskelet bulunduğunda çok yüksek oranda doğru olarak cinsiyet tahmini yapılmaktadır. Erişkinlerde cinsiyet farklılaşması, kadının fizyolojik ve anatomik olarak çocuk doğurmaya uyum yapmış bir yapı sergilemesi (pelvisteki değişmeler) ve yüksek primatlara özgü dişi ve erkek arasındaki vücut büyüklüğü ve kas yapısı farkından (seksüel di-morfizm) ileri gelmektedir. Bu nedenle iskeletlerden cinsiyet ayırımı yapılırken sırayla pelvis, kafatası ve diğer kemiklerdeki morfolojik farklar değerlendirilmektedir. Ancak her zaman morfolojik farklılıklar çok iyi sonuç vermez, bu durumda biyometrik ölçüler dikkate alınmalıdır. Kafatasındaki morfolojik ve metrik özelliklerden cinsiyet belirlemeye yönelik çalışmalar 1936 yılında Brovonsky’nin yaptığı çalışmalarla başlamıştır. 1950’li yıllardan sonra ise iskelet çalışmalarına uygulanan istatistiksel analizlerle uzun kemikler ve kafatasındaki cinsiyet farklılıkları sayısal olarak ortaya konulmaya başlanmıştır. Bu yöntemlerle yapılan çalışmalarda % 90-95’lere varan doğruluk yiizdelerine ulaşılmaktadır. Çalışmamızın amacı, cinsiyet belirlenirken morfolojik farklılıkların yetersiz olduğu veya çok güvenilir sonuçlar vermediği durumlarda, hangi biyometrik verilerin kullanılabileceğini ve iki farklı toplumu oluşturan iskeletler arasındaki biyometrik fark ve benzerlikleri ortaya koymaktır. İNSAN İSKELETLERİNDE KİMLİK BELİRLEME A. SEVİM, M. SAĞIR, İ. ÖZER, E. GÜLEÇ. GİRİŞ Yaşamını yitirmiş, kimliği bilinmeyen bir insan bedeni üzerinde yapılan kimlik saptama çalışmalarında uygulanan yöntemler, başında "adli" sıfatı bulunan bilim dalları içinde yer alır. Böyle bir beden iskelet haline gelmişse, başvurulan bilim dalı adli antropolojidir. İnsan iskeletleri fosillerle birlikte Biyolojik Antropolojinin materyalini oluşturmaktadır. Ülkemizde iskeletleri çalışma konusu yapan bilim dalı Biyolojik Antropolojinin bir dalı olan Paleoantropoloji’dir. Anatomi, Adli Patoloji, Adli Diş Hekimliği, Kriminoloji, Arkeoloji, vb. gibi bilim dallarının bilgileriyle de beslenen Adli Antropoloji, oldukça yeni bir bilim dalıdır. Ülkemizde iskeletler üzerinde yapılan çalışmalar, Atatürk’ün Antropoloji biliminin kurulmasına da önderlik etmesiyle, 1930’lu yıllarla başlar. Bu alanda ilk merkez Ankara Üniversitesi D.T.C.F. bünyesinde bulunan Fizik ve Paleoantropoloji bölümüdür ve günümüzde bu alanda çalışan tüm bilim insanları bu merkezde yetişmiş bulunmaktadırlar. Türk bilim adamlarının katılımıyla başlatılan ilk arkeolojik kazılar (1934 Ahlatlıbel ve 1935 Alacahöhük) ve onu takip eden birçok kazı sonrasında Anadolu’nun kültürel zenginliğine paralel olarak çok çeşitli uygarlıklara ait iskelet serilerinin gün ışığına çıkarılmaları mümkün olmuş ve paleoantropo-lojik çalışmalar ivme kazanmıştır. Bu kapsamda yapılan yüzlerce çalışma her geçen gün Anadolu uygarlıklarını oluşturan toplumların rekonstrüksiyonunda eksik bir halkayı tamamlamamızı sağlamaktadır.
ISSN:1300-865X
2149-4533