Kur’ân’da Hitabın Geçişliliğinin İmkânı
Kur’ân’da bir kişiye veya gruba yapılmış hitapların diğer kişiler veya gruplar için örtük mesajlar taşıması, klasik tefsir literatürü açısından mümkündür. Modern dönemde ortaya çıkan bazı yaklaşımlara göre ise hitabın ne zaman ve kime yapıldığı; anlamı sadece belirlememekte, aynı zamanda sınırlandır...
Main Author: | |
---|---|
Format: | Article |
Language: | Turkish |
Published: |
Cumhuriyet University
2019-06-01
|
Series: | Cumhuriyet İlahiyat Dergisi |
Subjects: | |
Online Access: | https://dergipark.org.tr/tr/pub/cuid/issue/43612/508918?publisher=cumhuriyet |
id |
doaj-877158da59514fd0a3ca1032d3718598 |
---|---|
record_format |
Article |
collection |
DOAJ |
language |
Turkish |
format |
Article |
sources |
DOAJ |
author |
Muhammed İsa Yüksek |
spellingShingle |
Muhammed İsa Yüksek Kur’ân’da Hitabın Geçişliliğinin İmkânı Cumhuriyet İlahiyat Dergisi tefsir yöntem üslup hitap muhatap tafsīr method wording speech interlocutor |
author_facet |
Muhammed İsa Yüksek |
author_sort |
Muhammed İsa Yüksek |
title |
Kur’ân’da Hitabın Geçişliliğinin İmkânı |
title_short |
Kur’ân’da Hitabın Geçişliliğinin İmkânı |
title_full |
Kur’ân’da Hitabın Geçişliliğinin İmkânı |
title_fullStr |
Kur’ân’da Hitabın Geçişliliğinin İmkânı |
title_full_unstemmed |
Kur’ân’da Hitabın Geçişliliğinin İmkânı |
title_sort |
kur’ân’da hitabın geçişliliğinin i̇mkânı |
publisher |
Cumhuriyet University |
series |
Cumhuriyet İlahiyat Dergisi |
issn |
2528-9861 2528-987X |
publishDate |
2019-06-01 |
description |
Kur’ân’da bir kişiye veya gruba yapılmış hitapların diğer kişiler veya
gruplar için örtük mesajlar taşıması, klasik tefsir literatürü açısından
mümkündür. Modern dönemde ortaya çıkan bazı yaklaşımlara göre ise hitabın ne
zaman ve kime yapıldığı; anlamı sadece belirlememekte, aynı zamanda
sınırlandırmaktadır. Bu ikilem, teorik boyutta temellendirilmesi gereken bir
hüviyet arz etmektedir. Hitabın doğrudan muhatabından diğerine geçişliliğinin
en belirgin örneğini, kâfirlere-müşriklere yapılmış hitapların müminlere geçişliliği
teşkil etmektedir. Bundan dolayı bu çalışmada; Kur’ân’da hitabın geçişliliğinin
imkânı, kâfirlere-müşriklere yapılan hitapların müminlere dönük iletileri
bağlamında ele alınacaktır. Kur’ân’da hitabın geçişliliği meselesinin bir yönü,
Kur’ân’ın hitaplarda takip ettiği üslup ile açıklanabilir. Ancak konunun
dilbilimsel açıdan da temellendirilmesi gerekmektedir. Nitekim hitabın
genişlemesi, bazen lafızların delâletleri ile bazen dilin imkânları ve edebî
yönleri ile bazen de analitik bir çabayla söz konusu olabilmektedir. Bu
çalışmada, ilgili örnekler analiz edilerek Kur’ân’da hitaplar arasındaki
geçişliliğin üslup açısından mümkün olduğu ortaya konulacaktır. Bununla
birlikte çalışmada, meselenin dilbilimsel yönleri ile alakalı yöntem tespitleri
ve önerileri yapılmaya çalışılacaktır.Özet: Kur’ân’ın Allah’ın hitabı olduğu söylemi,
klasik literatür ile modern dönemde ortaya çıkan bazı anlam teorilerinde farklı
yankılar bulmaktadır. Klasik usûl ve belâgat kaynaklarında; hitabın mahiyeti,
keyfiyeti, şartları ve çeşitleri etrafında teorik bir çerçeve çizilerek
Kur’ân’da yer alan hitapların çeşitleri, delâletleri ve kapsamları konu
edilirken modern dönem bağlamsalcı yaklaşımlarda hitabın anlaşılmasının
bağlamsal bilgileri bilmeyi zorunlu kıldığı dolayısıyla hitabın kitap olarak
okunması ile anlamın buharlaşacağı ileri sürülmektedir. Çünkü bu yaklaşımlara
göre hitabın kitaba (sözlü kültürün yazılı kültüre) dönüşmesi ile anlam metinde
aranmakta, böylece Kur’ân asli anlamından uzak, konuşturulan bir dizgeye
dönüştürülmektedir. Kur’ân’ın neyi değil, niye söylediğinin bilinmesi ise bir
hitap olarak indirilen Kur’ân’ın bütün bağlamsal unsurları ile kavranmasına bağlıdır.
Aslında âyetlerin hangi olaylara ilişkin veya ne zaman ve kim hakkında
nazil olduğuna dair bilgiler, klasik tefsir literatüründe âyetlerin
anlaşılmasında öncelikli olarak göz önünde bulundurulan verilerdir. Ne var ki
klasik tefsir algısı, bu verileri dinin bütünlüğü, ahkâm ve tecrübe edilen
gerçeklik açısından farklı kategorilerde değerlendirmektedir. Örneğin sebeb-i
nüzul rivâyetleri ile Mekkî-Medenî bilgileri bazen âyetlerin anlamlarına sadece
birer örnek teşkil etmekte, bazen âyetlerin anlaşılmasına katkı sunan unsurlar
olarak işlev yapmakta, bazen de başka karinelerle birlikte âyetlerin
anlamlarını daraltabilmektedir. Bu bütüncül-kategorik bakış açısının oluşmasını
usûl ilminin realist-metodik zemini temin etmektedir.Mutlak olarak hitap ile muhatap arasında zorunlu bir ilişkinin bulunduğu
iddiasının klasik literatür açısından temellendirilmesi güçtür. Klasik
literatürde, hitap formunda gelen ve muhatapları ile zorunlu bir ilişki
içerisinde olan ifadeler, hitabü’l-müvâcehe (doğrudan hitap) kavramı ile ele
alınmıştır. Doğrudan hitaplar, ilk muhatapları bağlar. Çünkü hitaptan
bahsedildiğinde ortada bir muhatabın bulunması zorunludur. Bu söylemin,
taşıdığı öncüller itibariyle bağlam teorileri ile aynı yerde durduğu zannedilebilir.
Ancak hitabın kapsamı açısından bu teorileri birbirleriyle karşılaştırmak
mümkün değildir. Klasik anlam teorileri, doğrudan hitapların şer‘î gereklilik
veya kıyas gibi yöntemlerle dolaylı muhatapları da kapsadığını düşünürken,
bağlamsalcı ve tarihselci yaklaşımlarda hitap-muhatap ilişkisi çerçevesinde
nassın ne demek istediğine dair öngörülerde bulunularak metin zâhirî düzeyinden
öteye evrilmektedirler. Kur’ân bütünüyle hitap olarak değerlendirildiğinde veya doğrudan hitaplar
dikkate alındığında kâfirlerden-müşriklerden bahseden veya onlara hitap eden
âyetlerin müminlere de hitap edebilmesini, modern dönem anlama metotları
açısından açıklamak oldukça zordur. Nitekim hitap-muhatap arasındaki zorunlu
ilişki bunu gerektirmektedir. Üstelik âyet bağlamında konuşulan muhataplar
(müşrikler-müminler) bir arada ele alınmayacak ve aynı âyete konu edilemeyecek
iki farklı inanca sahiptirler. Dolayısıyla müşriklere yapılan hitaplarda
verilen mesajları müminlere yöneltmek ve bu âyetlerdeki vasıfları müminlere
yüklemek mümkün gözükmemektedir.Öte yandan klasik literatürde kâfirlerden-müşriklerden bahseden âyetlerin
müminlere de hitap edebilmesinde herhangi bir problem görülmemiştir. Çünkü
dilbilim de vakıa da buna imkan tanımaktadır. Usûlcüler ve müfessirler, bu
konuyu çok geniş boyutlarda ele almışlar; hitabın Ehl-i kitap-müminler,
müminler-kâfirler, Hz. Peygamber-ümmet gibi taraflar arasındaki geçişliliğini
incelemişlerdir. Tefsir literatürü ve modern dönem tefsir algısı açısından
hitabın geçişliliğinin imkânı, müşrikten-kâfirden bahseden bir âyetin müminleri
de kapsaması veya müşrike-kâfire yapılan hitabın mümine de dönmesi bağlamında
netleştirilebilir. Klasik literatür bu hususu, bazen literal delâlet (tamim) ve
dilin edebî kullanım keyfiyeti (belâgat), bazen de hitabın imkânı (üslup
özellikleri) ile açıklamaktadır.Âyetlerde ve hadislerde mümin, kâfir, müşrik, münafık, Ehl-i kitap gibi
kategorik sınıfların inanç esaslarına yer verildiği gibi bu sınıfların
karakteristik-amelî boyutlarına dair betimlemeler de yapılmaktadır. Bu bağlamda
naslar bazen mümin olmanın gerektirdiği ameller, bazen mümin olanın
yapamayacağı işler, bazen de mümin olanın yaptığında iman-amel bütünlüğünü
tehlikeye sokacağı hususlardan bahsetmektedir. Kur’ân’da müminlere yapılan
hitapların bir kısmında, onların kâfirlere benzemekten ve kâfirlere ait
vasıfları taşımaktan men edildikleri açık bir şekilde görülmektedir. Ayrıca
âyetlerde bazen müminlerin kâfirlere benzemesinin doğuracağı olumsuz sonuçlar
zikredilmekte, bazen de müminlere hitap eden veya müminlerden bahseden
âyetlerin sonunda kâfirlerin içerisinde bulundukları duruma veya
karşılaşacakları azaba dair bilgiler yer almaktadır. Ayrıca karşıt inanç profillerine ait sıfatların
belirtildiği durumlarda, gayr-i müslimlere yapılan hitap; müminler için uyarı,
muhasebe, şükür ve imanda sebat ifade etmekte; müminlere yapılan hitaplar da
gayr-i müslim gruplar için teşvik ve fırsat öğeleri içermektedir. Bu hususu
üslûbü’l-Kur’ân ile temellendirmek mümkündür. Bununla birlikte Kur’ân’da
hitabın geçişliliğinin teorik boyutta iki şekilde gerçekleştiği söylenebilir.
Bunların birincisi, dilbilimsel-belâgî öncüllerle alakalıdır ve tariz, kinaye,
mecaz gibi kullanımlarda söz konusudur. İkincisi ise teşbih-kıyastır. Burada
kıyas, önermelere ihtiyaç duyulmadan zihinde gerçekleşen bir olgudur. Çünkü zihin,
bu ifadeleri duyduğunda lazfın literal anlamından daha kuvvetli manalara bir
anda ulaşabilmektedir.
Bu çalışmada -modern dönem problemlerinden hareketle- doğrudan
hitaplardan dolaylı muhataplara geçişin mümkün olup olmadığı konu edilmektedir.
Bu çerçevede çalışmada öncelikle Kur’ân’ın bazen mesajlarını ve öğretilerini
muhataplarına karşıt inanç sistemleri üzerinden ulaştırmasının üzerinde
durulmaktadır. Böylece müminlere, bazı emir ve nehiylerin doğrudan değil de
karşıt taraf üzerinden yapılmasında Kur’ân’ın takip ettiği üslup ortaya
koyulmuştur. Çalışmada sadece müşriklerden-kâfirlerden bahsedilen âyetlerin
müminlere de hitap etme imkânı incelenirken ilgili âyetler analiz edilmiş; bu
âyetler aynı konuda müminlere yapılan hitaplarla karşılaştırmıştır. Çalışmanın
son bölümünde ise konuyla ilgili teorik bir çerçeve çizilmiş; hitaplar arası
geçişlilikte yöntem konusu ele alınmıştır. |
topic |
tefsir yöntem üslup hitap muhatap tafsīr method wording speech interlocutor |
url |
https://dergipark.org.tr/tr/pub/cuid/issue/43612/508918?publisher=cumhuriyet |
work_keys_str_mv |
AT muhammedisayuksek kurandahitabıngecisliligininimkanı |
_version_ |
1724487372730531840 |
spelling |
doaj-877158da59514fd0a3ca1032d37185982020-11-25T03:51:30ZturCumhuriyet UniversityCumhuriyet İlahiyat Dergisi2528-98612528-987X2019-06-0123127329010.18505/cuid.5089182Kur’ân’da Hitabın Geçişliliğinin İmkânıMuhammed İsa Yüksek0İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ, İLAHİYAT FAKÜLTESİKur’ân’da bir kişiye veya gruba yapılmış hitapların diğer kişiler veya gruplar için örtük mesajlar taşıması, klasik tefsir literatürü açısından mümkündür. Modern dönemde ortaya çıkan bazı yaklaşımlara göre ise hitabın ne zaman ve kime yapıldığı; anlamı sadece belirlememekte, aynı zamanda sınırlandırmaktadır. Bu ikilem, teorik boyutta temellendirilmesi gereken bir hüviyet arz etmektedir. Hitabın doğrudan muhatabından diğerine geçişliliğinin en belirgin örneğini, kâfirlere-müşriklere yapılmış hitapların müminlere geçişliliği teşkil etmektedir. Bundan dolayı bu çalışmada; Kur’ân’da hitabın geçişliliğinin imkânı, kâfirlere-müşriklere yapılan hitapların müminlere dönük iletileri bağlamında ele alınacaktır. Kur’ân’da hitabın geçişliliği meselesinin bir yönü, Kur’ân’ın hitaplarda takip ettiği üslup ile açıklanabilir. Ancak konunun dilbilimsel açıdan da temellendirilmesi gerekmektedir. Nitekim hitabın genişlemesi, bazen lafızların delâletleri ile bazen dilin imkânları ve edebî yönleri ile bazen de analitik bir çabayla söz konusu olabilmektedir. Bu çalışmada, ilgili örnekler analiz edilerek Kur’ân’da hitaplar arasındaki geçişliliğin üslup açısından mümkün olduğu ortaya konulacaktır. Bununla birlikte çalışmada, meselenin dilbilimsel yönleri ile alakalı yöntem tespitleri ve önerileri yapılmaya çalışılacaktır.Özet: Kur’ân’ın Allah’ın hitabı olduğu söylemi, klasik literatür ile modern dönemde ortaya çıkan bazı anlam teorilerinde farklı yankılar bulmaktadır. Klasik usûl ve belâgat kaynaklarında; hitabın mahiyeti, keyfiyeti, şartları ve çeşitleri etrafında teorik bir çerçeve çizilerek Kur’ân’da yer alan hitapların çeşitleri, delâletleri ve kapsamları konu edilirken modern dönem bağlamsalcı yaklaşımlarda hitabın anlaşılmasının bağlamsal bilgileri bilmeyi zorunlu kıldığı dolayısıyla hitabın kitap olarak okunması ile anlamın buharlaşacağı ileri sürülmektedir. Çünkü bu yaklaşımlara göre hitabın kitaba (sözlü kültürün yazılı kültüre) dönüşmesi ile anlam metinde aranmakta, böylece Kur’ân asli anlamından uzak, konuşturulan bir dizgeye dönüştürülmektedir. Kur’ân’ın neyi değil, niye söylediğinin bilinmesi ise bir hitap olarak indirilen Kur’ân’ın bütün bağlamsal unsurları ile kavranmasına bağlıdır. Aslında âyetlerin hangi olaylara ilişkin veya ne zaman ve kim hakkında nazil olduğuna dair bilgiler, klasik tefsir literatüründe âyetlerin anlaşılmasında öncelikli olarak göz önünde bulundurulan verilerdir. Ne var ki klasik tefsir algısı, bu verileri dinin bütünlüğü, ahkâm ve tecrübe edilen gerçeklik açısından farklı kategorilerde değerlendirmektedir. Örneğin sebeb-i nüzul rivâyetleri ile Mekkî-Medenî bilgileri bazen âyetlerin anlamlarına sadece birer örnek teşkil etmekte, bazen âyetlerin anlaşılmasına katkı sunan unsurlar olarak işlev yapmakta, bazen de başka karinelerle birlikte âyetlerin anlamlarını daraltabilmektedir. Bu bütüncül-kategorik bakış açısının oluşmasını usûl ilminin realist-metodik zemini temin etmektedir.Mutlak olarak hitap ile muhatap arasında zorunlu bir ilişkinin bulunduğu iddiasının klasik literatür açısından temellendirilmesi güçtür. Klasik literatürde, hitap formunda gelen ve muhatapları ile zorunlu bir ilişki içerisinde olan ifadeler, hitabü’l-müvâcehe (doğrudan hitap) kavramı ile ele alınmıştır. Doğrudan hitaplar, ilk muhatapları bağlar. Çünkü hitaptan bahsedildiğinde ortada bir muhatabın bulunması zorunludur. Bu söylemin, taşıdığı öncüller itibariyle bağlam teorileri ile aynı yerde durduğu zannedilebilir. Ancak hitabın kapsamı açısından bu teorileri birbirleriyle karşılaştırmak mümkün değildir. Klasik anlam teorileri, doğrudan hitapların şer‘î gereklilik veya kıyas gibi yöntemlerle dolaylı muhatapları da kapsadığını düşünürken, bağlamsalcı ve tarihselci yaklaşımlarda hitap-muhatap ilişkisi çerçevesinde nassın ne demek istediğine dair öngörülerde bulunularak metin zâhirî düzeyinden öteye evrilmektedirler. Kur’ân bütünüyle hitap olarak değerlendirildiğinde veya doğrudan hitaplar dikkate alındığında kâfirlerden-müşriklerden bahseden veya onlara hitap eden âyetlerin müminlere de hitap edebilmesini, modern dönem anlama metotları açısından açıklamak oldukça zordur. Nitekim hitap-muhatap arasındaki zorunlu ilişki bunu gerektirmektedir. Üstelik âyet bağlamında konuşulan muhataplar (müşrikler-müminler) bir arada ele alınmayacak ve aynı âyete konu edilemeyecek iki farklı inanca sahiptirler. Dolayısıyla müşriklere yapılan hitaplarda verilen mesajları müminlere yöneltmek ve bu âyetlerdeki vasıfları müminlere yüklemek mümkün gözükmemektedir.Öte yandan klasik literatürde kâfirlerden-müşriklerden bahseden âyetlerin müminlere de hitap edebilmesinde herhangi bir problem görülmemiştir. Çünkü dilbilim de vakıa da buna imkan tanımaktadır. Usûlcüler ve müfessirler, bu konuyu çok geniş boyutlarda ele almışlar; hitabın Ehl-i kitap-müminler, müminler-kâfirler, Hz. Peygamber-ümmet gibi taraflar arasındaki geçişliliğini incelemişlerdir. Tefsir literatürü ve modern dönem tefsir algısı açısından hitabın geçişliliğinin imkânı, müşrikten-kâfirden bahseden bir âyetin müminleri de kapsaması veya müşrike-kâfire yapılan hitabın mümine de dönmesi bağlamında netleştirilebilir. Klasik literatür bu hususu, bazen literal delâlet (tamim) ve dilin edebî kullanım keyfiyeti (belâgat), bazen de hitabın imkânı (üslup özellikleri) ile açıklamaktadır.Âyetlerde ve hadislerde mümin, kâfir, müşrik, münafık, Ehl-i kitap gibi kategorik sınıfların inanç esaslarına yer verildiği gibi bu sınıfların karakteristik-amelî boyutlarına dair betimlemeler de yapılmaktadır. Bu bağlamda naslar bazen mümin olmanın gerektirdiği ameller, bazen mümin olanın yapamayacağı işler, bazen de mümin olanın yaptığında iman-amel bütünlüğünü tehlikeye sokacağı hususlardan bahsetmektedir. Kur’ân’da müminlere yapılan hitapların bir kısmında, onların kâfirlere benzemekten ve kâfirlere ait vasıfları taşımaktan men edildikleri açık bir şekilde görülmektedir. Ayrıca âyetlerde bazen müminlerin kâfirlere benzemesinin doğuracağı olumsuz sonuçlar zikredilmekte, bazen de müminlere hitap eden veya müminlerden bahseden âyetlerin sonunda kâfirlerin içerisinde bulundukları duruma veya karşılaşacakları azaba dair bilgiler yer almaktadır. Ayrıca karşıt inanç profillerine ait sıfatların belirtildiği durumlarda, gayr-i müslimlere yapılan hitap; müminler için uyarı, muhasebe, şükür ve imanda sebat ifade etmekte; müminlere yapılan hitaplar da gayr-i müslim gruplar için teşvik ve fırsat öğeleri içermektedir. Bu hususu üslûbü’l-Kur’ân ile temellendirmek mümkündür. Bununla birlikte Kur’ân’da hitabın geçişliliğinin teorik boyutta iki şekilde gerçekleştiği söylenebilir. Bunların birincisi, dilbilimsel-belâgî öncüllerle alakalıdır ve tariz, kinaye, mecaz gibi kullanımlarda söz konusudur. İkincisi ise teşbih-kıyastır. Burada kıyas, önermelere ihtiyaç duyulmadan zihinde gerçekleşen bir olgudur. Çünkü zihin, bu ifadeleri duyduğunda lazfın literal anlamından daha kuvvetli manalara bir anda ulaşabilmektedir. Bu çalışmada -modern dönem problemlerinden hareketle- doğrudan hitaplardan dolaylı muhataplara geçişin mümkün olup olmadığı konu edilmektedir. Bu çerçevede çalışmada öncelikle Kur’ân’ın bazen mesajlarını ve öğretilerini muhataplarına karşıt inanç sistemleri üzerinden ulaştırmasının üzerinde durulmaktadır. Böylece müminlere, bazı emir ve nehiylerin doğrudan değil de karşıt taraf üzerinden yapılmasında Kur’ân’ın takip ettiği üslup ortaya koyulmuştur. Çalışmada sadece müşriklerden-kâfirlerden bahsedilen âyetlerin müminlere de hitap etme imkânı incelenirken ilgili âyetler analiz edilmiş; bu âyetler aynı konuda müminlere yapılan hitaplarla karşılaştırmıştır. Çalışmanın son bölümünde ise konuyla ilgili teorik bir çerçeve çizilmiş; hitaplar arası geçişlilikte yöntem konusu ele alınmıştır.https://dergipark.org.tr/tr/pub/cuid/issue/43612/508918?publisher=cumhuriyettefsiryöntemüsluphitapmuhataptafsīrmethodwordingspeechinterlocutor |