Summary: | Gerçekçilik bir ifade biçimi olarak, ilk günlerinden bu yana sinematografik anlatı içerisinde yer almıştır. Ancak Türkiye sineması içerisinde konuşulmaya başlanması edebiyattaki gelişime paralel olarak 1950’li yılları bulmuştur. Bu yıllar aynı zamanda tiyatrocular döneminden, sinemacılar dönemine geçişin, Türkiye sinemasında yeni ve özgün bir dil arayışının başladığı yıllar olmuştur. Ülkedeki ekonomik bunalıma, köy enstitülerinin kurulması ve buradan yetişen yeni bir edebiyatçı kuşağın kırsalın sorunlarına eğilmesinin eklenmesi, Türk edebiyatında o güne kadar ki batı etkisine yakın duran çizgiyi değiştirmiş görünmektedir. Bu noktada yeni bir sinema dili oluşturmayı amaçlayan genç yönetmenler, edebiyatın bu yeni ifade biçimine yakın duran bir üslup kaygısı içerisine girmiştir. Edebiyat ve sinema arasındaki bu paralel değişim, iki farklı sanat dalının birbirine temas etmiş olduğunu göstermektedir. Ömer Lütfü Akad ise bu değişimde hem sinemanın kendine has dilini yaratmayı hedefleyen hem de bunu gerçekçi ve toplumsal bir ifade biçimi ile birlikte yakalamaya çalışan yönetmenlerin başında gelmiştir. Bu yönüyle Akad, özellikle “köy gerçekliği” ya da kırsal gerçekçiliği ele alan filmleri ile kendinden sonra gelecek olan kuşaklara da öncülük etmiştir.
|