Bir Kaidenin Serencamı: Hâcet Umumi Olsun Hususi Olsun Zaruret Menzilesine Tenzil Olunur

İster bireysel ister toplumsal hayatla ilgili olsun günümüzde verilen fetvalarda cevaz alanı ya çok geniş tutulmakta ya da daraltılmaktadır. Mubahcılığı ön plana çıkaranlar ihtiyaç olgusuna dayanarak, neredeyse zarureti dahi faydacılık ilkesi çerçevesinde tanımlamış ve söz konusu alanı oldukça geniş...

Full description

Bibliographic Details
Main Author: Temel Kacır
Format: Article
Language:Turkish
Published: Cumhuriyet University 2016-12-01
Series:Cumhuriyet İlahiyat Dergisi
Subjects:
Online Access:https://dergipark.org.tr/tr/pub/cuid/issue/24749/273981?publisher=cumhuriyet
id doaj-308fa216990048c8afa1822c0b9b6902
record_format Article
collection DOAJ
language Turkish
format Article
sources DOAJ
author Temel Kacır
spellingShingle Temel Kacır
Bir Kaidenin Serencamı: Hâcet Umumi Olsun Hususi Olsun Zaruret Menzilesine Tenzil Olunur
Cumhuriyet İlahiyat Dergisi
al-qawāʿid al-fıqhiyya
ḍarūra
ḥāje
umūmī
khuṣūṣī
kavâid-i fıkhiyye
zaruret
hâcet
umumi
hususi
author_facet Temel Kacır
author_sort Temel Kacır
title Bir Kaidenin Serencamı: Hâcet Umumi Olsun Hususi Olsun Zaruret Menzilesine Tenzil Olunur
title_short Bir Kaidenin Serencamı: Hâcet Umumi Olsun Hususi Olsun Zaruret Menzilesine Tenzil Olunur
title_full Bir Kaidenin Serencamı: Hâcet Umumi Olsun Hususi Olsun Zaruret Menzilesine Tenzil Olunur
title_fullStr Bir Kaidenin Serencamı: Hâcet Umumi Olsun Hususi Olsun Zaruret Menzilesine Tenzil Olunur
title_full_unstemmed Bir Kaidenin Serencamı: Hâcet Umumi Olsun Hususi Olsun Zaruret Menzilesine Tenzil Olunur
title_sort bir kaidenin serencamı: hâcet umumi olsun hususi olsun zaruret menzilesine tenzil olunur
publisher Cumhuriyet University
series Cumhuriyet İlahiyat Dergisi
issn 2528-9861
2528-987X
publishDate 2016-12-01
description İster bireysel ister toplumsal hayatla ilgili olsun günümüzde verilen fetvalarda cevaz alanı ya çok geniş tutulmakta ya da daraltılmaktadır. Mubahcılığı ön plana çıkaranlar ihtiyaç olgusuna dayanarak, neredeyse zarureti dahi faydacılık ilkesi çerçevesinde tanımlamış ve söz konusu alanı oldukça geniş tutmuşlardır. Diğer taraftan maslahat delilini metodolojik bir ilke olmaya hasredenler ise ihtiyaçları bireysel ve toplumsal problemlerin çözümünde neredeyse yok saymışlardır. Hâlbuki ihtiyaçlar, fıkıhta zarûrî, hâcî, tahsînî olarak kategorize edilmiş ve bunların değerlendirilmesine yönelik birçok ilke inşa edilmiştir. İşte bu ilkelerden biri de “Hâcet, zaruret menzilesine tenzil olunur” kaidesidir. Bu kaidenin ilk dönemden itibaren nasıl anlaşıldığı ve uygulama bağlamındaki şartları tespit edildiğinde, zaruretin faydacılığa indirgenmeye elverişli olmadığı kavranacağı gibi maslahatın da hayattan kopuk bir delil olmadığı anlaşılacaktır. Bu sebeple biz, makalede zaruret ve ihtiyaç kavramlarını açıklayarak, aralarındaki farkları, hâcetin umumi ve hususi oluşunu, kaidenin tarihi seyrini ve güncel fıkhi meselelerde nasıl kullanıldığını bir örnek üzerinden göstereceğiz. Böylece biz, bu çalışma ile güncel fıkıh problemlerinin çözümüne bir katkı sağlamayı amaçlamaktayız.Bu çalışma günümüzdeki fetvalarda sıklıkla kullanılan “Hacet, umumi olsun hususi olsun, zaruret menzilesine tenzil olunur” kaidesini ele almaktadır. Kaidenin tarihi gelişimini, kırılma noktalarını ve tarihi süreçte kaide hakkında ortaya konan şartları tespit eden bu çalışma, güncel bir örnek üzerinden kaidenin kullanımını incelemektedir. Böylece sair problemlerin çözümünde bu kaidenin nasıl algılanması gerektiğini ortaya koymayı amaçlamaktadır. Kaidenin oluşum seyrinde yaşadığı kırılma noktalarını göstermesi açısından bu çalışma, önemli bir çalışmadır.Kaidede zikredilen dört önemli kavramdan zaruret ve hacet kavramları müstakil olarak incelendi ve aralarındaki farklar açıklandı. Umumi ve hususi kavramları ise, kaidede hacetin sıfatı olarak kullanıldığı için, hacet bağlamında açıklandı. Literatürde hacet kavramı, zaruret dâhil tüm ihtiyaçları karşılamak üzere kullanıldığı gibi sadece zaruretin bir derece altındaki ihtiyaçları karşılamak üzere de kullanılmıştır. Benzer bir durum zaruret için de geçerlidir. İki farklı tanımı yapılan zaruret, bazen hacet anlamında da kullanılmıştır. Kullanımdaki bu kapalılık her iki kavramın aynı mefhuma sahip olduğu düşüncesine sebep olmuştur. Hatta buradan hareketle kaidenin gereksiz olduğuna dair imalar dahi olmuştur. Bu çalışmada, söz konusu düşüncelerin ve imaların yanlış olduğu gösterildi. Ayrıca bunun bir gereği olarak, mezkur iki kavram arasındaki fark müstakil bir başlık altında incelendi.Umumi ve hususi kavramlarına gelince; umumi ve hususi hacetin kapsam alanı klasik dönemde net bir şekilde tarif edilmemiş olup sadece örnekler üzerinden açıklanmaya çalışılmıştır. Hacetin umumi ve hususi oluşu bağlamında, bu kavramların kapsamına dair tarifler, ancak kaide nihai şeklini aldıktan ve böylece yaygınlık kazandıktan sonra yapılmıştır. Yapılan tariflere göre; umumi hacet toplumun tümünü ilgilendiren ihtiyaçlar, hususi hacet ise toplum içerisindeki belli bir grubu ilgilendiren ihtiyaçlardır. Ferdin ihtiyaçlarının da hususi hacet kapsamında değerlendirilmesi gerektiğine dair yorumlar da vardır ki bu çalışma da aynı kanaattedir. Kaidenin tarihi seyri göz önünde tutulduğunda, bu durum daha net anlaşılmaktadır.Kaidenin tarihi seyrine bakıldığında, kaideyi gündeme getiren ilk kişinin, Cüveynî (ö. 1085) olduğu görülmektedir. Cüveynî kaideyi farklı kalıplarla zikretmiştir ki, bunların tamamı umumi hacet noktasında birleşir: “Umumi hacet, hususi zaruret konumundadır.”  Kaidenin içinde hususi hacet lafzını zikretmeyen Cüveynî, vermiş olduğu örneklerle zihninde umumi ve hususi hacet ayrımının olduğunu gösterir. Umumi hacet konusunda net bir tavır sergileyen Cüveynî, hususi hacet konusunda ise mütereddittir. Cüveynî’nin net olduğu başka bir nokta ise, zaruret konumunda kabul edilen ihtiyaçların, salt faydalanma ve rahatlama anlamında olmayıp, bazı şartları taşımak zorunda olduğudur. Cüveynî’nin bu net tutumunu, Gazzâlî (ö. 1111) ve Izz b. Abdüsselam (ö. 1262) da devam ettirmiştir. Her ikisi de zaruret konumunda kabul edilen hacet için bazı şartlar ileri sürmüş, fakat kaide içerisinde bu şartları îma edecek herhangi bir kayıt zikretmemişlerdir. Ancak İbnü’l-Vekîl (ö. 1317) kaideye “bazı durumlarda” kaydını ilave ederek her hacetin zaruret konumunda olamadığını göstermek istemiştir: “Umumi hacet, bazı durumlarda hususi zaruret konumundadır.”Tarihi seyirde, “hususi hacet” lafzını kural içerisinde ilk zikreden kişinin, Zerkeşî (ö. 1392) olduğu görülmektedir. Fakat o, bu lafzı, ele alınan kaide içerisinde değil müstakil bir kaide içerisinde zikretmiştir. Kurala “hususi hacet” ilavesinin İbnü’l-Vekîl döneminde ya da daha öncesinde yapıldığı, yine Zerkeşî’nin kaideyi umumi ve hususi hacet olarak ikiye böldüğü ileri sürülmüş ise de bu çalışma, mezkûr iddiaların tarihi seyirle örtüşmediğini göstermiştir. Zira hem umumi hacet hem de hususi hacet lafzını aynı kaide içerisinde ilk zikreden kişi Suyûtî’dir (ö. 1505): “Hacet, umumi olsun hususi olsun, zaruret menzilesine tenzil olunur.” Kaide nihayet bu haliyle sabitlenmiş ve yaygınlık kazanmıştır. Bu noktadan sonra, özellikle son dönemde, kaidede zikredilen umumi ve hususi hacet kavramının kapsam alanın ne olduğuna dair açık tanımlamalar yapılmaya başlanmış, zaruret konumunda kabul edilen hacetin şartları üzerinde durulmuştur. Söz konusu şartlar, çalışma içerisinde, dört madde altında işlendi. 1- İhtiyaç, şeriatta muteber olan bir asla uygun olmalıdır. 2- İhtiyaç, normal meşakkatin üzerinde bir meşakkati içermelidir. 3- İhtiyacın meşru yolla karşılanması mümkün olmamalıdır. 4- İhtiyaç, kesin ya da zann-ı galip olarak gerçekleşmiş olmalıdır. Bu şartlar kaidenin işlevselliği açısından tahlil edildi. Özellikle birinci şart bağlamında, hacetin özel bir nassa muhalif olmaması gerektiğine dair ileri sürülen iddianın, kaidenin işlevselliğini iptal edeceği tespit edildi. Kaidenin güncel kullanımı, çalışmanın sınırları nedeniyle, belli bir örnek konu üzerinden incelendi. Çalışmaya örnek konu olarak, mesken sahibi olma meselesi tercih edildi. İhtiyaç olduğunda ittifak edilen meskenin, kredi ile temini konusunda ihtilaf edilmiştir. Kimileri kredinin özel bir nassa aykırı olduğunu ileri sürerek buna cevaz vermezken, kimileri ise incelenen kaideden hareketle cevaz vermişlerdir. İkinci gruba göre, şartları gerçekleştiğinde krediyle ev almak caizdir, çünkü ev asli ihtiyaçlardandır. Çalışmada, tercih edilen görüşün bu ikinci görüş olduğu belirtildi. Ancak teşri ruhu dikkate alınarak, her mesken ihtiyacının zaruret konumunda olamayacağı ifade edildi. Özellikle insanların arzularını dizginlenemez bir seviyeye ulaştıran tüketim çağının kişiye dikte ettiği her şeyi ihtiyaç olarak kabul etmek yerine, kendi değer ölçülerimize uygun bir ihtiyaç tespitinin yapılmasının önemli olduğu vurgulandı.
topic al-qawāʿid al-fıqhiyya
ḍarūra
ḥāje
umūmī
khuṣūṣī
kavâid-i fıkhiyye
zaruret
hâcet
umumi
hususi
url https://dergipark.org.tr/tr/pub/cuid/issue/24749/273981?publisher=cumhuriyet
work_keys_str_mv AT temelkacır birkaideninserencamıhacetumumiolsunhususiolsunzaruretmenzilesinetenzilolunur
_version_ 1724698230778757120
spelling doaj-308fa216990048c8afa1822c0b9b69022020-11-25T03:00:26ZturCumhuriyet UniversityCumhuriyet İlahiyat Dergisi2528-98612528-987X2016-12-0120213717310.18505/cuid.2739812Bir Kaidenin Serencamı: Hâcet Umumi Olsun Hususi Olsun Zaruret Menzilesine Tenzil OlunurTemel Kacır0CELÂL BAYAR ÜNİVERSİTESİİster bireysel ister toplumsal hayatla ilgili olsun günümüzde verilen fetvalarda cevaz alanı ya çok geniş tutulmakta ya da daraltılmaktadır. Mubahcılığı ön plana çıkaranlar ihtiyaç olgusuna dayanarak, neredeyse zarureti dahi faydacılık ilkesi çerçevesinde tanımlamış ve söz konusu alanı oldukça geniş tutmuşlardır. Diğer taraftan maslahat delilini metodolojik bir ilke olmaya hasredenler ise ihtiyaçları bireysel ve toplumsal problemlerin çözümünde neredeyse yok saymışlardır. Hâlbuki ihtiyaçlar, fıkıhta zarûrî, hâcî, tahsînî olarak kategorize edilmiş ve bunların değerlendirilmesine yönelik birçok ilke inşa edilmiştir. İşte bu ilkelerden biri de “Hâcet, zaruret menzilesine tenzil olunur” kaidesidir. Bu kaidenin ilk dönemden itibaren nasıl anlaşıldığı ve uygulama bağlamındaki şartları tespit edildiğinde, zaruretin faydacılığa indirgenmeye elverişli olmadığı kavranacağı gibi maslahatın da hayattan kopuk bir delil olmadığı anlaşılacaktır. Bu sebeple biz, makalede zaruret ve ihtiyaç kavramlarını açıklayarak, aralarındaki farkları, hâcetin umumi ve hususi oluşunu, kaidenin tarihi seyrini ve güncel fıkhi meselelerde nasıl kullanıldığını bir örnek üzerinden göstereceğiz. Böylece biz, bu çalışma ile güncel fıkıh problemlerinin çözümüne bir katkı sağlamayı amaçlamaktayız.Bu çalışma günümüzdeki fetvalarda sıklıkla kullanılan “Hacet, umumi olsun hususi olsun, zaruret menzilesine tenzil olunur” kaidesini ele almaktadır. Kaidenin tarihi gelişimini, kırılma noktalarını ve tarihi süreçte kaide hakkında ortaya konan şartları tespit eden bu çalışma, güncel bir örnek üzerinden kaidenin kullanımını incelemektedir. Böylece sair problemlerin çözümünde bu kaidenin nasıl algılanması gerektiğini ortaya koymayı amaçlamaktadır. Kaidenin oluşum seyrinde yaşadığı kırılma noktalarını göstermesi açısından bu çalışma, önemli bir çalışmadır.Kaidede zikredilen dört önemli kavramdan zaruret ve hacet kavramları müstakil olarak incelendi ve aralarındaki farklar açıklandı. Umumi ve hususi kavramları ise, kaidede hacetin sıfatı olarak kullanıldığı için, hacet bağlamında açıklandı. Literatürde hacet kavramı, zaruret dâhil tüm ihtiyaçları karşılamak üzere kullanıldığı gibi sadece zaruretin bir derece altındaki ihtiyaçları karşılamak üzere de kullanılmıştır. Benzer bir durum zaruret için de geçerlidir. İki farklı tanımı yapılan zaruret, bazen hacet anlamında da kullanılmıştır. Kullanımdaki bu kapalılık her iki kavramın aynı mefhuma sahip olduğu düşüncesine sebep olmuştur. Hatta buradan hareketle kaidenin gereksiz olduğuna dair imalar dahi olmuştur. Bu çalışmada, söz konusu düşüncelerin ve imaların yanlış olduğu gösterildi. Ayrıca bunun bir gereği olarak, mezkur iki kavram arasındaki fark müstakil bir başlık altında incelendi.Umumi ve hususi kavramlarına gelince; umumi ve hususi hacetin kapsam alanı klasik dönemde net bir şekilde tarif edilmemiş olup sadece örnekler üzerinden açıklanmaya çalışılmıştır. Hacetin umumi ve hususi oluşu bağlamında, bu kavramların kapsamına dair tarifler, ancak kaide nihai şeklini aldıktan ve böylece yaygınlık kazandıktan sonra yapılmıştır. Yapılan tariflere göre; umumi hacet toplumun tümünü ilgilendiren ihtiyaçlar, hususi hacet ise toplum içerisindeki belli bir grubu ilgilendiren ihtiyaçlardır. Ferdin ihtiyaçlarının da hususi hacet kapsamında değerlendirilmesi gerektiğine dair yorumlar da vardır ki bu çalışma da aynı kanaattedir. Kaidenin tarihi seyri göz önünde tutulduğunda, bu durum daha net anlaşılmaktadır.Kaidenin tarihi seyrine bakıldığında, kaideyi gündeme getiren ilk kişinin, Cüveynî (ö. 1085) olduğu görülmektedir. Cüveynî kaideyi farklı kalıplarla zikretmiştir ki, bunların tamamı umumi hacet noktasında birleşir: “Umumi hacet, hususi zaruret konumundadır.”  Kaidenin içinde hususi hacet lafzını zikretmeyen Cüveynî, vermiş olduğu örneklerle zihninde umumi ve hususi hacet ayrımının olduğunu gösterir. Umumi hacet konusunda net bir tavır sergileyen Cüveynî, hususi hacet konusunda ise mütereddittir. Cüveynî’nin net olduğu başka bir nokta ise, zaruret konumunda kabul edilen ihtiyaçların, salt faydalanma ve rahatlama anlamında olmayıp, bazı şartları taşımak zorunda olduğudur. Cüveynî’nin bu net tutumunu, Gazzâlî (ö. 1111) ve Izz b. Abdüsselam (ö. 1262) da devam ettirmiştir. Her ikisi de zaruret konumunda kabul edilen hacet için bazı şartlar ileri sürmüş, fakat kaide içerisinde bu şartları îma edecek herhangi bir kayıt zikretmemişlerdir. Ancak İbnü’l-Vekîl (ö. 1317) kaideye “bazı durumlarda” kaydını ilave ederek her hacetin zaruret konumunda olamadığını göstermek istemiştir: “Umumi hacet, bazı durumlarda hususi zaruret konumundadır.”Tarihi seyirde, “hususi hacet” lafzını kural içerisinde ilk zikreden kişinin, Zerkeşî (ö. 1392) olduğu görülmektedir. Fakat o, bu lafzı, ele alınan kaide içerisinde değil müstakil bir kaide içerisinde zikretmiştir. Kurala “hususi hacet” ilavesinin İbnü’l-Vekîl döneminde ya da daha öncesinde yapıldığı, yine Zerkeşî’nin kaideyi umumi ve hususi hacet olarak ikiye böldüğü ileri sürülmüş ise de bu çalışma, mezkûr iddiaların tarihi seyirle örtüşmediğini göstermiştir. Zira hem umumi hacet hem de hususi hacet lafzını aynı kaide içerisinde ilk zikreden kişi Suyûtî’dir (ö. 1505): “Hacet, umumi olsun hususi olsun, zaruret menzilesine tenzil olunur.” Kaide nihayet bu haliyle sabitlenmiş ve yaygınlık kazanmıştır. Bu noktadan sonra, özellikle son dönemde, kaidede zikredilen umumi ve hususi hacet kavramının kapsam alanın ne olduğuna dair açık tanımlamalar yapılmaya başlanmış, zaruret konumunda kabul edilen hacetin şartları üzerinde durulmuştur. Söz konusu şartlar, çalışma içerisinde, dört madde altında işlendi. 1- İhtiyaç, şeriatta muteber olan bir asla uygun olmalıdır. 2- İhtiyaç, normal meşakkatin üzerinde bir meşakkati içermelidir. 3- İhtiyacın meşru yolla karşılanması mümkün olmamalıdır. 4- İhtiyaç, kesin ya da zann-ı galip olarak gerçekleşmiş olmalıdır. Bu şartlar kaidenin işlevselliği açısından tahlil edildi. Özellikle birinci şart bağlamında, hacetin özel bir nassa muhalif olmaması gerektiğine dair ileri sürülen iddianın, kaidenin işlevselliğini iptal edeceği tespit edildi. Kaidenin güncel kullanımı, çalışmanın sınırları nedeniyle, belli bir örnek konu üzerinden incelendi. Çalışmaya örnek konu olarak, mesken sahibi olma meselesi tercih edildi. İhtiyaç olduğunda ittifak edilen meskenin, kredi ile temini konusunda ihtilaf edilmiştir. Kimileri kredinin özel bir nassa aykırı olduğunu ileri sürerek buna cevaz vermezken, kimileri ise incelenen kaideden hareketle cevaz vermişlerdir. İkinci gruba göre, şartları gerçekleştiğinde krediyle ev almak caizdir, çünkü ev asli ihtiyaçlardandır. Çalışmada, tercih edilen görüşün bu ikinci görüş olduğu belirtildi. Ancak teşri ruhu dikkate alınarak, her mesken ihtiyacının zaruret konumunda olamayacağı ifade edildi. Özellikle insanların arzularını dizginlenemez bir seviyeye ulaştıran tüketim çağının kişiye dikte ettiği her şeyi ihtiyaç olarak kabul etmek yerine, kendi değer ölçülerimize uygun bir ihtiyaç tespitinin yapılmasının önemli olduğu vurgulandı.https://dergipark.org.tr/tr/pub/cuid/issue/24749/273981?publisher=cumhuriyetal-qawāʿid al-fıqhiyyaḍarūraḥājeumūmīkhuṣūṣīkavâid-i fıkhiyyezarurethâcetumumihususi