Sinoptik Problem ve Redaksiyon Kritiği: Giriş Mahiyetinde Bir Değerlendirme
Sinoptik Problem, XVIII. yüzyıldan bu yana bilim insanlarının çözmeye çalıştıkları bir sorun ve entelektüel bir tartışmadır. Bu tartışma, Kilise’nin geleneksel İncillerinden ilk üçünü, yani Sinoptik İnciller tabir edilen Matta, Markos ve Luka’yı bahis konusu etmesi dolayısıyla dinsel bir arka plan b...
Main Author: | |
---|---|
Format: | Article |
Language: | Turkish |
Published: |
Cumhuriyet University
2019-06-01
|
Series: | Cumhuriyet İlahiyat Dergisi |
Subjects: | |
Online Access: | https://dergipark.org.tr/tr/pub/cuid/issue/43612/540514?publisher=cumhuriyet |
Summary: | Sinoptik Problem, XVIII. yüzyıldan bu yana bilim insanlarının çözmeye
çalıştıkları bir sorun ve entelektüel bir tartışmadır. Bu tartışma, Kilise’nin
geleneksel İncillerinden ilk üçünü, yani Sinoptik İnciller tabir edilen Matta,
Markos ve Luka’yı bahis konusu etmesi dolayısıyla dinsel bir arka plan
barındırmaktadır. Tartışma, en temel bağlamda, içerik, dil ve düzen
bakımlarından büyük oranda benzeşen, ama bazen de farklı noktalar barındıran
söz konusu bu İnciller arasında ne gibi ilişkiler bulunduğu ya da kurulabileceği
noktasında yoğunlaşmaktadır. Tartışmanın teorisi, Yuhanna İncili’ni Sinoptik
İncillerden ayırmakta ve onu İsa’nın tarihi için temel bir kaynak olarak
görmemektedir. Tartışmanın yöntemi, Sinoptik İncil metinlerinin kuşbakışı
olarak birlikte görülmek suretiyle ve karşılaştırmalı şekilde okunması esasına
dayanmaktadır. Tartışmanın amacı, Sinoptik İnciller arasındaki muhtemel
ilişkiler ağını bunların kaynakları üzerinden çözümlemek suretiyle İsa ve
Hıristiyanlığın doğuşu konularında özgün tarihsel bilgilere ulaşmaktır.
Sinoptik Problem’in çözümüne yönelik birçok hipotez ileri sürülmektedir. Ancak
Problem kapsamındaki bütün modern çalışmalar Batılı araştırmacılar tarafından
yapılmaktadır. Bir başka deyişle, Sinoptik Problem Türk akademisine yabancı bir
konudur. Bu yüzden de burada, giriş mahiyetinde bir değerlendirme üzerinden,
Sinoptik Problem’in varlığına ve çerçevesine Türk akademisinin dikkatini çekmek
amaçlanmaktadır. Ayrıca bu bağlamda ulaşılabilecek bazı sonuçlar redaksiyon
kritiği yönteminden yardım alınmak suretiyle örneklendirilecektir.
Özet: Geleneksel dört İncil Antikçağ’dan bu yana
tartışılan metinlerdir. Bu tartışmaların birçok boyutu olmuştur, ama İncillerin
çelişkili bilgiler içerip içermedikleri konusu da ön planda yer almıştır. Celsus
ya da Porphyrios gibi pagan yazarlar, İncillere bu bakımdan birçok eleştiri
yöneltmişlerdir. İncillerin henüz kanon niteliği taşımadığı II. yüzyılda,
Markion veya Tatianus gibi Hıristiyan yazarlar ise İncillerin Yahudi kutsal
yazılarıyla uyumsuz oldukları veya kendi aralarında çelişkiler barındırdıkları
gibi düşüncelerden hareketle birtakım tasarruflarda bulunmuşlardır. Markion,
kendi Yeni Ahit kanonuna Luka İncili ile yakın ilişkisi bulunan tek bir İncil
dâhil etmiştir. Tatianus, dört İncilin karma bir varyantını hazırlayarak
kullanıma sunmuştur. İncillerin çelişkileri meselesi, bir sonraki aşamada
Origenes veya Augustinus gibi Hıristiyan yazarlarca da açıklanmaya
çalışılmıştır. Ancak dört İncilin artık daha fazla sivrildiği veya kanon olarak
kabul edildiği bu yeni dönemde, Hıristiyan yazarların yaklaşımları daha farkı
bağlamlar barındırmaya başlamıştır. Origenes, İskenderiye’de Philo’dan beri
bilinen alegorik yorumlama önerisiyle, çelişki yansıtan metinleri problemin
kaynağı olmaktan kurtarmak ve problemi, çelişkili metnin ya da metinde geçen
rivayetin alegorik gizemini kavrayamayan insan zihnine atfetmek istemiştir.
Augustinus, İncillerin inançlı bir kalp gözüyle okunması önerisiyle benzer bir
yaklaşımı göstermiştir. Ona göre, İncil yazarlarının Mesih’i başka yönlerden
tasvir etmeleri nedeniyle İncillerin farklı karakterler yansıtmaları doğaldır.
Bu metinlerdeki aşkın anlamın kavranabilmesi için ruhsal bir anlayış
çerçevesinde okunmaları gerekmektedir. Sonuçta bütün bu Hıristiyan yazarlar hem
pagan yazarların İnciller hakkındaki eleştirilerini yanıtlama, hem de
Hıristiyan zihinlerde mevcut şüpheleri giderme amacı taşımışlardır.
Origenes, İnciller hakkında süregiden tartışmaları mantıksal ve
sistematik bir usulle çözümleme çabası harcayan ilk Hıristiyan düşünürdür.
Augustinus ise Sinoptik Problem’in başlangıç noktasıdır. Zira İncil metinleri
arasındaki bağlantılar veya bunların birbirlerini kaynak olarak kullanmış
olabilecekleri fikri, ilk defa Augustinus tarafından dile getirilmiştir. Ancak
modern anlamıyla Sinoptik Problem, bugünkü şekliyle Reimarus (1684-1768),
Lessing (1729-1781), Griesbach (1745-1812) ve Eichhorn (1752-1827) gibi
Aydınlanma düşünürlerinin açtıkları yolu izleyen entelektüeller tarafından;
XVIII. yüzyılın ikinci yarısından itibaren bilimsel bir disipline
dönüştürülmüştür. Çünkü artık modern
araştırmacılar, Kilise ideolojilerine bağlı eski yazarlardan farklı olarak,
İnciller hakkında ileri sürülen geleneksel inançları yıkmaya başlamışlardır.
Böylece antik Hıristiyan düşünürlerin çok mesai harcadıkları bir mesele;
İncillerin birbirleriyle uyumsuz kronolojilerini uyuşturma çabası artık bir
kenara bırakılmıştır. İnciller arasında doğrudan değil de dolaylı şekilde
ilişki kurulabilecek yerlerde, bu İncillerin müşterek hipotetik kaynaklarını
ara(ştır)ma düşüncesi öne çıkmıştır. İncillerin tarihsel bir şahsiyet olarak
İsa’yla doğrudan bağlantılı kitaplar oldukları iddiası yavaş yavaş tarihe
karışmıştır.
Sinoptik Problem’in esası Sinoptik İncillerin karşılaştırmalı
okunmasıdır. Modern anlamıyla bu karşılaştırma ve bunun yorumlanması ilk defa
olarak Griesbach (1745-1812) tarafından yapılmıştır. Griesbach, Matta, Markos
ve Luka İncillerini kelimenin modern anlamını yansıtacak şekilde
karşılaştırmalı olarak; yani synopsis oluşturacak tarzda ilk defa olarak analiz
eden araştırmacıdır. Onun bu karşılaştırması, söz konusu İncillerin birçok
pasajını veya anlatısını yan yana yerleştirerek okuma esasına dayanmaktadır.
Sinoptik Problem’in çözümü konusunda birçok hipotez ileri sürülmüştür.
Markos İncili’nin Önceliği teorisine dayanan İki Kaynak Hipotezi, Dört Kaynak
Hipotezi veya Farrer Teorisi gibi görüşler araştırmacılar arasında açık ara
popüler olanlardır. Buna göre, Matta ve Luka’yı kaleme alan yazarlar, ilk İncil
olan Markos’un metnini birbirlerinden bağımsız şekilde kaynak olarak
kullanmışlardır. Ayrıca İki Kaynak ve Dört Kaynak Hipotezlerine göre, Matta ile
Luka’nın yazarları Markos’a ilaveten bugün Almanca Quellen (kaynak) kelimesinden hareketle Q şeklinde tanımlanan kayıp
bir başka belgeyi de müşterek şekilde kaynak olarak kullanmışlardır. Böylece
Matta ile Luka İncillerinin arkasında Markos İncili ile Q belgesi bulunduğu
düşünülmektedir.
İncil yazarlarının sözlü ve yazılı kaynaklar kullanarak ve bu kaynakları
yeniden şekillendirerek kendi metinlerini oluşturdukları bilinmektedir. Bu
süreci inceleyen bilimsel yöntemlerden birisi olarak redaksiyon kritiği, İncil
yazarlarının bugün elde bulunan yazılı bilgi kaynaklarını düzenlemek, yeniden
biçime sokmak ve elden geçirmek suretiyle, eski edebi çalışmaları nasıl
şekillendirdikleri konusunu araştırmaktadır. Metodun arkasında yatan teori
şudur: Bir yazarın kullandığı kaynak bilinmekteyse ve o kaynak bugün elde ise,
söz konusu yazarın bu kaynağı ne şekilde kullandığı sorusunun yanıtı, onun
birçok eğilimi ya da ideolojisi hakkında önemli ipuçları sunacaktır. Bu
doğrultuda Markos İncili’nin önceliği teorisinin redaksiyon kritiği metoduyla bir
arada işlevsel kılınması, hem İsa ve Hıristiyanlığın doğuşu konularında önemli
neticelere ulaşmaya, hem de Matta ve Luka İncillerini kaleme alan meçhul
yazarların teolojik ve ideolojik tabanlı düşünce yapıları hakkında fikir
edinmeye olanak tanımaktadır. Zira öncelikle, Matta’nın ve Luka’nın yazarları
Markos’u kaynak olarak kullanmışlardır. İkinci olarak, söz konusu üç metin de
bugün eldedir. Ve nihayet, Markos’un metnini, cümlelerini veya ifadelerini
nasıl ve ne yönde şekillendirdikleri, Matta ile Luka’yı kaleme alan yazarların
düşünce yapıları hakkında çok şey söylemektedir.
Bu yöndeki analizler, bu yazarların Markos metnine bazen interpolasyon
hüviyeti taşıyan eklemeler yaptıklarını, bazen bu metindeki bazı ifadeleri
sansürlemek istediklerini, bazen Markos’taki bazı ifadeleri açmaya veya
açıklamaya yahut örneklendirmeye çalıştıklarını, diğer bazı zamanlarda ise
Markos metnindeki açık anlamı bulanıklaştırmaya çabaladıklarını gün yüzüne
çıkarmaktadır. Matta ve Luka’yı kaleme alan yazarların bu faaliyetleri sebepsiz
değildir. Onlar, Markos metnini kendi teolojik düşünceleriyle uyumlu olacak
şekilde redakte etmeyi dilemişlerdir. Onlar, örneğin Markos metninde İsa’nın
gücünün bir sınırı olduğunu yansıtan pasajlara karşıt bir düşüncenin
taraftarlarıdır. Zira Markos’un bu yöndeki bazı pasajlarını İsa’nın gücünün
sınırı olmadığı intibaını yansıtacak biçimde değiştirmişlerdir. Bu ise Matta ve
Luka’yı yazanların İsa’yı beşer üstü bir varlık gibi gösterebilmek için
kaynaklarını yeniden düzenlediklerini kanıtlamaktadır. Bu yazarlar, örneğin,
Markos metninde İsa’nın İsrail Tanrı’sına “kulluk” ve “tabiiyet” beyan ettiği
satırlara, kendi şahsiyetini Tanrı karşısında düşük bir kristolojik bağlamda
sunduğu pasajlara, karşıt düşünceler benimsemişlerdir. Çünkü Markos metninde
yer alan ve durumun böyle olduğunu gösteren ifadelere ve pasajlara müdahale
etmişlerdir. Bu sayede anlamları ve bağlamları değiştirmeye çalışmışlardır.
Böylece, okuyucularına, Tanrı karşısında “kul” olan bir İsa değil, fakat daha
yüksek kristolojik bağlam taşıyan bir İsa sunmak istemişlerdir. Nihayet bütün
bu araştırmalar, İncil metinlerinin tarihsel açıdan hangi ölçüde güvenilir
bilgiler verdikleri konusunda önemli sonuçlara ulaşmaya da olanak
yaratmaktadır. |
---|---|
ISSN: | 2528-9861 2528-987X |